İnsan, doğası gereği sosyal bir canlıdır ve çevresiyle etkileşim halinde yaşar. Bu etkileşimlerle de çeşitli ilişkiler oluşur. Çevresiyle yeterince bağlantıda kalamadığı zaman insan kendini yalnız hisseder. Ancak burada ayrılması gereken bir kavram vardır. Yalnız kalmak çoğu zaman tercihen yapılan bir eylem değildir. İnsan, yalnızlığa maruz bırakılır. Bugün literatüre göz attığımızda yalnız kalmanın bağlanma korkularından biri olduğunu görebiliriz. Monofobi (Yalnız kalma korkusu), bireyin yalnız olmaktan korkmasına ve hayatı boyunca insanlara bağlı kalmasına neden olan bir fobi türüdür. Monofobi, ilişkilere ciddi anlamda zarar verir. Kişi yalnız kalmamak için istemediği yerlerde bulunur, diğer bireylere karşı yoğun duygular beslemese dahi onlarla ilişkisini sürdürür. Başlangıçta kişi bir diğerinin varlığıyla rahatlayabildiği için iyi geldiğini düşünür ancak kendi değerini bir başkası üzerinden belirlediği için diğer kişinin en ufak bir uzaklaşma hareketi kişiye kendini değersiz ve yalnız kalmış hissettirebilir. Karşı tarafa da bu durum suçlayıcı bir dille ifade edilirse olası bir tartışmaya zemin hazırlanmış olur.
Yalnızlık algısı bugün bizim tek başına kalma ihtiyacımızın önündeki bariyerlerden biridir. Dışarda yalnız olan bir insanı gördüğümüzde ona acıma hissi duyabiliriz, çünkü zihnimizde muhtemel olarak bize aktarılan kültürel tanımlar belirebilir. ”Kimsesi olmayan”, ”yardıma ihtiyaç duyan”, ”problemli”, ”asosyal” , ”dışlanmış” kişi vs. Bu tanımları almamak için istemediğiniz ortamlarda bulunduğunuz oldu mu hiç? ”Şimdi katılmazsam bir sorun varmış gibi algılanır’‘ diye düşünerek istemediğiniz kaç ortamda bulundunuz?
Peki sorumuz şu; kendinize gerçekten ne zaman öncelik vereceksiniz? En son ne zaman kendinize bir kahve ısmarladınız? İşe giderken ya da birilerini beklerken boş zamanlarınızda içtiklerinizi kastetmiyoruz. Gerçekten tek başınıza bir kafeye oturup kahve siparişi vermekten bahsediyoruz 🙂 Bu durum çoğumuzun atladığı bir gerçek. ‘İşim o gün erken bitmişti kendimi alışveriş ile ödüllendirdim.’ ‘Çok acıkmıştım onlar gelene kadar kendime güzel bir yemek ısmarladım.’ dediğinizde önceliği kendinize vermiş olmuyorsunuz, tam tersine boş kalmamak için kendinizi oyalamış oluyorsunuz.
Kendinizle baş başa vakit geçirmediğiniz, kendinizi dinlemediğiniz, önceliği kendinize vermediğiniz sürece bir başkalarının sizi öncelik haline getirmesini bekleyemezsiniz. Şunu unutmayın ki eğer sevilen biri olmak istiyorsak bizim önce kendimizi sevmemiz gerekiyor. Kendinizi duymaya başladığınızda bir başkasının fikirleri sizin için önemsiz olmaya başlayacaktır. Kendinizle vakit geçirmeye başladığınızda başkaları ile aranızdaki bağ değişecektir. Hayatınızdaki en ön koltuğa kendiniz geçtiğinde birilerinin inip binmesi sizi yolculuğunuzdan alıkoymayacaktır.
Peki nasıl başlayacağız?
Hemen şimdi hayatınızın en önemli randevusunu belirlemek için kendinize bir tarih seçin! Unutmayın o tarihte boş değilsiniz. Herhangi bir davet için o tarih ya da o saatler arasını kimseye veremezsiniz. Orası sadece sizin 🙂 Takviminize dolu olarak işaretleyin ve o tarihe kadar o an neler yapmak istediğinizi planlayın. ”Uzun zamandır gidemediğim bir film vardı ona gideyim gitmişken de terziden kıyafetlerimi alırım” dediğinizde de kendinizi dinlemiş olmuyorsunuz hatırlatalım 🙂 Hiçbir iş halletmek yok! Sadece ve sadece kendinizi dinlemenizi ve tamamen ana odaklanmanızı istiyoruz. Herhangi bir filme ya da müziğe değil. Biliyoruz başlarda zor gelecek ama sonrasında tek başınalıktan aldığınız keyfi hiçbir şeye değişemeyeceğinizi itiraf edelim. Başlangıç olarak küçük bir defter ve kalem alıp çıkmanız yeterli olacaktır. Herhangi bir yere gidip sevdiğiniz yiyeceği ya da içeceği kendinize hediye edin, sonra mekanın çok da tenha olmayan bir tarafına oturun. İzleyeceğiniz şey çevreniz, dinleyeceğiniz şey kendiniz olacak. Açın defterinizi ve çok önemli randevunun tarihini not alarak yazmaya başlayın: Ne hissediyorsunuz? Bedeninizin neresi rahat/rahatsız? Bedeninizin sesi olsaydı ne duyardınız? Hayatınızın bundan sonrasında ne yapmak istiyorsunuz? Bunlar için neye ihtiyacınız var? Yapabileceğinize dair olan inancınızın önünde engeller var mı? Nasıl aşabilirsiniz? vs. bu soruları isteğinize göre arttırıp değiştirebilirsiniz. Son olarak yapmanızı istediğimiz bir şey daha var: Diğer insanlara bakmak! Onlar neler hissediyordur? Ne yaşıyor olabilirler? Sizinkine benzer bir öyküsü olan var mı? Sizce nasıl çözüyorlardır? Sizden tavsiye isteseler hangi önerilerde bulunurdunuz? Belki de bu duyguyu yaşayan sadece siz değilsinizdir. Kendinizi hazır hissettiğinizde derin bir nefes alıp toparlanabilirsiniz. Randevunuzu sonlandırırken en önemli misafirinize teşekkür etmeyi ve bir diğer görüşmenin tarihini belirlemeyi unutmayın. ”Kendinize çok iyi bakın” 🙂